Kadehimi Gülmekten Ölenlere Kaldırıyorum
Gülmek bir lüks değil. Belki de temel insani bir ihtiyaç… İnsan evladı tarihi boyunca kendisini güldürebilmek için araçlar keşfetti. Günümüzde genel olarak, batı dillerinde “humour” olarak adlandırılan “mizah” ı güldürme, gülümsetme aracı olarak kullanıyoruz. Mizah aracılığıyla güldürmek, güldürürken düşündürmek mizahı kendi içinde bir sistematiğe oturtmuştur. Böylece mizah kendi içinde ilkeleri olan bir güldürme aracı haline gelmiştir. Mizah kimi zaman eleştirir, kimi zaman alay eder, kimi zaman düşündürür, kimi zaman öğretir, kimi zaman öfkelendirir fakat çoğu zaman sorgulatır ve düşündürür. Mizahın tarihçesine baktığımızda mizah anlayışı dönemlere göre değişkenlik göstermektedir. Mizahın bu evrimini belirleyen en önemli etkenin ise politik ve dini yönetim şekilleri olduğunu görmekteyiz. Tek tanrılı dinler öncesine ve sonrası dönemlere baktığımız zaman dini inanç temelli mizah anlayışının yok olmaya yüz tuttuğunu görebiliriz. Osmanlı öncesi ve sonrası mizah anlayışına baktığımızda ise otoritenin sarsılamaz inancı ile politik mizah anlayışının suç bile teşkil edebileceği algısı yaratılmıştır. Antik Yunan döneminde mizah sahneleri yoğun bir şekilde politik öğeler içerirken günümüzde mizah sahnelerine politikayı dahil etmek ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalabilme riskini de beraberinde getirmiştir. Örneğin; modern çağ öncesi politik unsurlar mizah anlayışında hayvan figürleri ile tasvir edildiğinde insanlar buna katılarak gülebilirken, modern çağımızda bu tasvirler suç unsuru haline gelmiştir. Oysaki dünyanın en masumane varlıkları olan hayvanlar çağlar boyu mizahın değişmez parçalarından olmuştur. Günümüzde mizah ve otorite birbirine zıt iki kavram haline gelmiştir. Otorite ile birlikte otorite aracı olarak kullanılan politika, din gibi kavramlar artık mizah içerisine alınamayan unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Mizahın otoriteyi ve inancı sarstığı gerekçesi ile mizah cezalandırılmaya başlanmıştır. Gülmek yasak kardeşim, gülerken düşünmek ise suç. Hele bir de düşünürken sorgularsan vay haline!.
Gülmek insani bir ihtiyaç, mizah ise bunu sağlayan en basit yol. İnsanın kendisini iyi hissetmesine giden bu basit yolu tıkamak ise zorbalıktan başka bir şey olamaz sanırım. Bu kadar basit bir aracı kullanırken bu kadar dikkatli olmak zorunda kalmak ne kadar da tuhaf. Öteki dünyada sorsalar niye öldün diye gülerken (veya güldürürken) öldürdüler diye yanıt vermek zoruna gider insanın. George Bernard Shaw “şaka, çok ciddi bir sanattır” derken sanırım bunu kastediyor olmalıydı.
Pythagoras veya hepimizin bildiği adı ile Pisagor, mizahı makyaj yapmış bir öfke olarak tanımlamıştır. Buna gerçekten katılıyorum. İşin psikolojik zeminine baktığınızda mizah unsurları içimizdeki öfkeyi yansıtmaktadır. Bu açıdan baktığınızda mizah kulağa hoş gelmeyebilir fakat açıyı biraz genişletirsek; insan varoluş doğası gereği öfke ile yaşamaya mahkum bir canlıdır. Bu öfke ile baş edebilmek için dışavuruma ihtiyacı vardır. Kimi bağırarak, kimi çılgın gibi spor yaparak, kimi avlanarak, kimi eşini döverek, kimi motor gücü yüksek araçlar kullanarak, kimi cehaleti erdem sanarak, kimi öldürerek öfke dışavurumunu yaşamaktadır. Bu açıdan da baktığınızda mizahın, öfke dışavurumunun en masumane ve etkili yolu olduğunu söyleyebiliriz. Tüm inançlara ve politik kanunlara ters olan yok edici öfkeyi iyileştiren mizahı yasaklayanın da inanç ve otoritenin ta kendisi olduğunu görüyor olmak tam bir ironi olsa gerek. Bizler mizah yapalım derken otorite bizi zaten mizah malzemesi yapmış a dostlar!.
Gülmekten ölmek deyimi hiç bu kadar canımı acıtmadı. Sorgularken canı yanıyor insanın. Canı yanınca da öfkeleniyor… Öfkemi iyileştirmek için mizahı kullanmalıyım. Ben mizahlanırken başkalarının canı yanmasın diye. İyi insan öfkelenmeyen insan değildir. İyi insan, öfkesini yönetebilmek için düşünen ve keşfeden insandır. İyi insan olabilmek için güldürürken düşündüren mizahtan öte iyi bir yol göremiyorum. Ya siz?…