Dolandırıcılık ve Dolandırılma Psikolojisi
Dolandırıcılarla ilgili bir profil çizin desem, en genel anlamda belirgin kişilik özellikleri nelerdir?
Dolandırıcıları temel olarak 2 kategoriye ayırabiliriz; Hilekarlar ve taklitçiler. Hilekarlar, insanları yanıltıcı teknikler uygulayarak sisteme zarar verici şekilde kandırmaktadır. Taklitçiler ise insanların kimliklerini taklit ederek dolandırma yolunu seçerler.Her iki dolandırıcı türünün temel özellikleri açgözlülük ve sahtekarlıktır. Bu durumun psikolojik temellerine indiğimiz zaman ise farklı kişilik özellikleri ile karşılaşabiliyoruz. Çoğunun zemininde maddi yüklerin altında cebelleşmiş olan bir yaşam öyküsü buluyoruz. Bu nedenle sosyoekonomik eşitsizliğin yüksek düzeyde olduğu ülkelerde dolandırıcılık vakalarına daha sık rastlanmaktadır. Bu eşitsizlik dolandırıcılık yoluna başvuran kişilerde parayı bir ego güçlendirme aracı olarak kullanmalarına neden olmaktadır. Para, ilk bakışta bir kağıt parçası olarak görünse de, insanda bir güç simgesi haline gelmektedir. İnsan doğası gereği gücü arzulayan bir varlıktır. Güç, hayatta kalabilmenin en temel öğesidir. Güç arttıkça insan hayatta kalabilme içgüdüsünün çok daha fazlasını arzu etmeye başlar. Açgözlü doğaya sahip olan insan bu açgözlülüğünü doyurabilmek adına daha da fazlasını arzular fakat açgözlülük doymak bilmeyen veya bir nebze doysa bile yeniden acıkan bir canavar gibidir. İnsan sürekli beslenme ihtiyacı hisseder ve bu da sınırsız bir güce sahip olma arzusunu doğurur. Bu arzu o kadar kuvvetlidir ki, ölüm kaygısı ile mücadele eden insan ruhu bu kaygıyı bastırabilmek için ölümsüzlük arzulamaya başlar. Güç ne kadar büyürse o kadar ölümsüz hisseder kendisini. Ölüme çare olmadığına göre güç arzusunu engelleyebilmenin de çaresi yoktur bu kişiler için.
Dolandırıcılık yoluna başvuran kişilerin psikobiyolojik yapılarına baktığımızda ise insanda haz merkesini uyaran dopamin adı verilen bir maddenin rol oynadığını görüyoruz. Dopamin, güçlü bir haz uyaranıdır ve haza bağımlılık geliştirmektedir. Bir süre sonra dolancırıcı kişilerin bazılarında bu eylemi sanki hobi gibi yaptıklarını görürsünüz. Sırf dopaminden faydalanabilmek için birilerini dolandırmak haz vermeye başlamaktadır.
Kurbanlarını nasıl seçiyorlar? Kurbanlarında aradıkları başat özellikler var mıdır? Mağdurların profili hakkında ne söylersiniz?
Özellikle taklitçi dolandırıcılar ilk olarak hakkında fazla bilgi toplayabildiği kişileri kurban olarak seçerler. Bu nedenle kişisel verilerine en rahat ulaşabildiği kişileri seçerler. Hilekar dolandırıcılar ise daha kolay kandırabilecekleri insanlara yönelirler. Genellikle yaşlı bireyler bu kişilerin ilk hedefi olurlar. Genellikle 2 tür insan psikolojisini hedeflediklerini görüyoruz. İlki korku duygusunu kullanarak, diğeri ise umut/ümit duygusunu kullanarak.
Dolandırıcılar avlarını seçmek için, dedektif gibi araştırma yapıyorlar anladığımız kadarıyla. Dolandırıcılık aynı zamanda yüksek sabır ve ego mu gerektiriyor?
Özellikle taklitçi dolandırıcılar mağdurları dedektif gibi çalışarak seçerler. Herhangi bir açığınızı size karşı silah olarak kullanabilirler. Genellikle korku duygunuza hitap ederler. Örneğin bir terör örgütü üyeliğine isminiz karıştı diyerek polis, savcı rolü ile sizi korkutabilirler. Gündemi iyi takip ederler ve gündemde en yüksek öneme sahip durumu seçerek size karşı kullanırlar.
Hilekar dolandırıcılar ise mağdurlarını daha çok ümit/umut verme yolu ile seçerler. Sıklıkla paranızı değerlendirmek, yatırımlarınıza aracı olmak gibi yollarla kurbanlarını ağlarına düşürürler. Yine bu yöntemi gündemdeki popüler duruma göre seçerler. Kripto para borsası, dijital yatırım araçları vs. gibi. Bu nedenle bu tür yatırım araçlarını kullanırken seçtiğiniz veya sizi seçen kişilere karşı dikkatli olmalısınız.
Her durumda dolandırıcılarda yüksek ego düzeyi görebilirsiniz. Kendilerinden emin, güvenilir profil çizen, zayıf yönlerinize oynayan, kendilerini oldukça güçlü gösteren kişilerdir. İlla belirli bir kişilik yapısına uydurmaya çalışırsak, dolandırıcıların narsistik özelliklere, bir çoğunun ise narsistik kişilik bozukluğuna varan derecede kişilik yapılanmasına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Buradan narsistik özelliklere sahip kişilerin dolandırıcı olduğuna dair bir sonuç çıkmasın. Narsistik özellikler doğru kullanıldığı taktirde insanı başarıya da götürebilir.Şeker hastaları şeker yiyince sıkıntı yaşarlar ama her şeker yiyen şeker hastası olmaz. Şeker doğru kullanılırsa size keyif verir.
Peki nasıl bu kadar ikna edici olabiliyorlar? Mesela insanlar bu türden bir şeyi neden en yakınlarıyla bile paylaşmaktan imtina ediyor?
Bir insanı ikna edebilmek kolay bir durum değildir hatta fikirleriniz uyuşmuyor ise neredeyse imkansız hale gelir. Fikrinizin uyuşmadığı bir kişiyi ikna etmek yerine o kişinin fikrini kullanarak peşinizden gelmesini sağlamak çok daha kolaydır. Örneğin kısa yoldan zengin olma hayali taşıyan kişileri ikna edebilmek oldukça kolay olabilmektedir ki ülkemizde bu tarz düşünceye sahip bir çok insan görebilirsiniz. Bu durum da bu düşünceye sahip insanları potansiyel hedef yapmaktadır.
İnsanlar dolandırıldıklarında önce bunu gizleme eğilimine girerler çünkü kimse etrafına aptal veya saf gibi görünmek istemez. Bu durum bizim gibi kültürel değerlere sahip ülkeler için daha da güçleşmektedir. Çünkü toplum olarak insanları kolaylıkla akıllı ve saf gibi özelliklere ayırarak sınıflandırabiliyoruz. Herkes akıllı olmak veya akıllı görünmek ister. Örneğin bilgi sahibi olmadığımız bir konuda “bilmiyorum” yanıtını bile vermekte çok zorlanan bir toplumuz. Bilmiyorum diyemeyen kişinin “dolandırıldım” diyebilmesini pek beklememek lazım.
Siz dolandırıcılığı ‘bağımlılık’ olarak tarif ediyorsunuz. Bunu biraz detaylandırır mısınız rica etsem?
İnsan bedeninde en güçlü bağımlılık sistemi daha önce bahsettiğim dopamin adı verilen, beynimizde haz merkezinin uyarılmasını sağlayan bir madde ile gerçekleşir. Örneğin uyuşturucu maddeler çok güçlü dopamin salgısına neden olduğundan haz sistemini çok güçlü şekilde uyarır ve kişiyi hazza bağımlı hale getirir. Bundan sonra hayatta yapacağı hiçbir etkinlik bu kadar dopamin salgısına ve hazza ulaşamayacağı için maddeyi bıraktığı anda müthiş bir mutsuzluk, keyifsizlik ve isteksizlik hissetmeye başlar. Böylece kişi artık maddeye bağımlı hale gelmiş olur. Dolandırıcılarda da dopamin salgısı güçlü bir şekilde gerçekleştiği için dopaminin verdiği hazza bağımlı hale gelirler ve dolandırıcılığı bıraktıklarında kendilerini işe yaramaz, mutsuz, keyifsiz hissederler ve yeniden dolandırıcılık yapma ihtiyacı içerisine girerler. Bu da dolandırıcılığı bir bağımlılık haline getirmiş olur. Buna bir de birilerini kandırmış olmanın hazzı da eklenir. Çünkü başkasını aptal yerine koyarsanız akıllı olan siz olmuş gibi görünürsünüz. Birini zayıflatırsanız güçlü olan sizmiş gibi görünürsünüz. Eğer bir toplumda bütün mesele güçlü ve akıllı olmak ise bunu sağlayabilmek için dolandırıcılığı kullanmak yaygın hale gelebilir. Biz toplum olarak çocukluğumuzdan bu yana güçlü olmak zorunda, akıllı olmak zorunda olan bireyler olarak yetiştiriliyoruz. Bu yüzden bazıları bu güce ulaşabilmek için dolandırıcılık yolunu seçiyor.
Dolandırıcıların kurbanlarının korku duygusunu da körüklediğine dair tezler var. Ülkemiz sizce bu tür körüklenme potansiyeli olan korkular açısından zengin mi? Çok şeyden korktuğumuz için mi kendisine polis, savcı, hakim diyenlere inanıyoruz?
Korku yolunu seçen dolandırıcı tipinden bahsettim. Ülkemiz bu tür korkular için adeta bir cennet diyebilirim. Mecazen elbette. Toplum olarak bizler korku temelli yetiştiriliyoruz. Çok basit bir örnek vereyim; çocuğunuzu aman başına bir şey gelir diyerek bakkala dahi gönderemediğiniz bir ülkede yaşıyorsanız, bu çocuğun büyüdüğünde her şeyi tehlike olarak görmesine neden olmuş olursunuz. Tehlike korku duygusunu doğurur. Korku ise oldukça kolay manüple edilebilir bir duygudur. İşte dolandırıcılar bu duyguları kullanarak insanları kolaylıkla manüple edebilmektedir.
Dolandırıcıların ‘devlet baba’ya ait unvanları kullanmayı tercih etmesi, devlete olan güvenimizin de sömürülmesi olarak yorumlanabilir mi?
Dolandırıcıların bu ünvanları kullanması korku duygusunu manüple edebilmek içindir. Öğretmen de devletin verdiği bir ünvandır, doktor da, savcı da, polis te…Özellikle kolluk kuvveti, hukuk ünvanları gibi ünvanların kullanılması korku duygusunu manüple edebilmek içindir. Özellikle hukuki haklarınız hakkında yeterince bilgi sahibi değilseniz bu sizi açık hedef haline getirir.
Ülkemizde ‘terör’ kavramının dahi bir dolandırıcı tuzağına dönüşmesini nasıl yorumlarsınız?
Ülkemizde terörist sıfatı çok kolay kullanılabilir bir hale geldi. Özellikle aynı fikirde olmayan insanlar birbirlerini “terörist” sıfatı ile korkutmaya ve sindirmeye başladılar. Şu kişiyle soyisminiz aynı o yüzden terör kapsamına girdin denilen bir kişi bile korku ile paniğe kapılabiliyor. Bu nedenle günümüzde “terörist” kelimesi dolandırıcılar için neredeyse anahtar bir kelime haline geldi.
Dolandırıcıların ‘bilinçli hipnoz’ tekniği kullandıklarına dair bir görüş de var, sizce de böyle tabir edilebilir mi?
Bir kişi isteği dışında kesinlikle hipnotize edilemez. Bilim dünyasında bilinçli hipnoz diye bir terim zaten yok. Kişinin yönelimlerine,arzularına, korkularına ve endişelerine oynayarak o kişiyi etkiniz altına alabilirsiniz. Fakat bu etki kesinlikle bir hipnoz hali değildir.
Siz bir psikoloji uzmanı olarak; bu türden telefonla ya da sanal olarak dolandırılma durumlarına dair insanların nelere dikkat etmesini önerirsiniz?
Çok klasik olacak fakat doğru söze ne hacet diyerek eğitim şart diyorum. Eğitimli insan dolandırılmıyor mu diyeceksiniz. Evet dolandırılabiliyor. Burada amaç dolandırılamayan insan yaratmak değil. Korkunun veya umudun olduğu her yerde bunların sömürüsü de olacaktır. Burada amaç mümkün olduğunca korunabilmek. Öncelikle korunma, güvende hissetme duygularımızı geliştirebilen bir toplum olmalıyız. Bu duyguların temeli çocukluktan gelmektedir. Güven, şefkat ve doğru bilgi ortamında yetişen bir çocuk korku manüplasyonlarından kolay kolay etkilenmeyecektir. Başımıza ne gelirse gelsin bunu kolaylıkla paylaşabilme rahatlığına sahip olduğumuz bir toplum oluşturabilirsek işimiz daha da kolaylaşır. Güvenle büyütülmüş, şefkati ve sevgiyi hak ettiği şekilde alabilmiş, ötekinin dünyası ile ilgilenen değil kendi dünyasını oluşturabilen, kendi kendine yetebilen, ne olursa olsun değerli olduğunu hissedebilen, mükemmel ile değil elinden geleni yapabildiği ile var olabilen bireyler yetiştirebildiğimizde dolandırıcıların kendilerine ekmek bulamayacağı bir toplum oluşturabiliriz.
Psikiyatrist/Psikoterapist
Onur Okan Demirci