Salgın Filmleri İzlemenin Psikolojisi
İnternet kullanım verilerine göre “Contagion (Salgın)” filmi 2011 de vizyona girmesine rağmen korona süreci ile birlikte en çok izlenen filmler sırasında 2. Sıraya yükseldi. Peki böyle bir süreçte bu tür filmlere, kitaplara, yazılara insanlar neden daha fazla yönelmeye başladı? Bunun altında yatan psikolojik durum nedir?
İnternet verilerine baktığımızda korona virüsünün etkisi ile birlikte sadece salgın filmlerinde değil post apokaliptik yani kıyamet sonrası senaryolarının işlendiği filmlerin izlenmesinde de oldukça ciddi artışlar görmekteyiz. Kaygı verici senaryoları içeren bu tür filmleri neden zaten kaygılı bir sürecin içinde iken izleme ihtiyacı duyuyoruz? Gerçek hayatta yaşadığımız pandemik durumun endişesini pandemi konulu filmler izleyerek azaltabiliyoruz. Bu süreçte bu tür filmler izlemek güvenlik hissimizi artırırken korku duygumuzu azaltmaktadır. Bu tür süreçler hem bu endüstrinin üreticileri hem de bizim gibi tüketicilerin karşılıklı fayda sağlayabileceği bir duruma dönüşebilmektedir. Bu tür krizlerle mücadelede film endüstrisi kaygı ve korkularımızı yönetebilmemizde bize oldukça fayda sağlayabilirler. Peki bu tür filmlerden nasıl çıkarımlar sağlıyoruz?
Öncelikle “Contagion (Salgın)” isimli filme baktığımızda filmin bizlere verdiği en önemli mesaj; umut etmenin ve toplum olarak birlik olabilmenin önemidir. Bu mesajı şu an yaşadığımız salgın dönemindeki yaşamımızın içine alıyoruz ve böylece umutla, birlik olabilme düşüncesi ile yalnızlık hislerimizden uzaklaşarak kaygılarımızın, korkularımızın kontrolünü sağlayabiliyoruz. Bu tür yapımlar bizlere sadece kendi yaşamımızın veya virüse hassas olan sevdiklerimizi koruyabilmenin sorumluluğunu değil tüm insanlığın birbiri ile kenetlenerek herkesin birbirini koruyup kurtarabileceği hissiyatını ve sorumluluğunu yüklemektedir. Sağlık çalışanlarının canları pahasına mücadele ettiği bu süreçte evde kalanlar bu tür filmleri izleyerek, filmlerin yarattığı “Bizde işe yarıyoruz. Evde kalarak, mücadeleye ortak olarak, birlik olarak, umudumuzu kaybetmeyerek hayat kurtarıyoruz. Aslında hepimiz birer kahramanız” düşünceleri ile birlikte kendilerini daha iyi hissedebiliyor ve böylece kaygı, korku, kontrol edememe gibi salgın hisleri ve düşüncelerinde azalma sağlayabiliyorlar. Başka bir önemli nokta ise neredeyse hepimizin ilk kez karşılaştığı böyle bir sürecin gidişatını, mücadelesini, sonucunu zihnimizde canlandırmakta zorluk çekmemiz nedeni ile bu tür filmler izlemek zihnimizde canlandırmamıza yardımcı olmaktadır. Bu filmler bizler için bir nevi fikir kaynağı haline gelmektedir.
Film yapımcıları filmlerin içeriği ile insanların rahatlamasına yardımcı olabilmektedir. Filmin yarattığı kontrol hissi ile birlikte kaygılarımız ve korkularımızda azalma görebiliriz. Bu nedenle korkuları olan insanların korkuları ile ilgili korku filmleri izlemeleri onları zannettiğimizin aksine rahatlamalarını sağlamaktadır. Bu tür filmler insanlara kontrol, umut ve cesaret duygularını aşılayabilmekte ve bir çeşit duygu aşılama aracı olarak oldukça iyi ve etkili iş görebilmektedir.
Başka bir nokta ise insanlar kontrolü kaybetme hislerine kapılmaya başladığında zihinlerimiz felaket senaryoları yani durumun en kötü halini üretmeye başlar. En kötü senaryonun gerçekleşme ihtimalinin ne kadar düşük olduğu zihnimiz için önemli değildir, önemli olan böyle bir senaryoyu üretebilmesi ve milyonda bir ihtimal dahi olsa ona inanabilme gücüne sahip olmasıdır. Bu tür felaket senaryoları içeren filmleri izlemek, kendi felaket senaryomuz için ihtiyacımız olan umut, cesaret, birlik olma, hayat kurtarabilme, işe yarar olduğunu hissetme, kontrolü ele alabilme, dayanıklılık hissiyatı gibi tüm olumlu duygu ve düşünceleri bize sağlayabilmektedir. İşte bu nedenle de bu tür felaket filmleri insanlığın kazandığı bir son ile bitmektedir. Bu anlamda da böyle süreçlerde hazırlanan filmlerin veya henüz dünyada yaşanmamış olsa dahi milyonda bir ihtimalde de olsa yaşanma ihtimali olan felaket filmlerini hazırlarken insanlığın kazandığı bir sonla bitiriliyor olması hem yapımcılar hem de izleyiciler için oldukça önemlidir.
Belki çok daha önemli noktalardan biri ise bu salgın sürecinin etkilerinin salgının olduğu zamandan ziyade salgın sonrasında da ciddi bir oranda devam edecek olmasıdır. Yapılan araştırmalar salgın sonrası insanlarda %30 lara varan oranlarda “travma sonrası stres bozukluğu” ve “depresyon” saptandığını göstermektedir. Felaket konulu filmlere baktığımızda ise bu filmlerde felaket sonrasının insanlarda bıraktığı olumsuz görüntü ve hislerden bahsedilmez. Böylece insanlar bu süreç bittiğinde her şeyin normale döneceğine dair umutla beslenirler. Böyle bir umut ise zihnin felaket senaryosu için ihtiyaç duyduğu en önemli parçadır.
Sonuç olarak bu tür felaket filmleri bizlere toplumsal bir bilinci aşılamak açısından oldukça önemli rollere sahip olabilmektedir.
Psikiyatrist/Psikoterapist
Onur Okan DEMİRCİ
Referanslar
- Gerbner, G. (2010). The Mean World Syndrome: Media Violence & the Cultivation of Fear. Northampton, MA: Media Education Foundation, 2010.
- Hawryluck, L., Gold, W. L., Robinson, S., Pogorski, S., Galea, S., & Styra, R. (2004). SARS control and psychological effects of quarantine, Toronto, Canada. Emerging Infectious Diseases, 10(7), 1206.
- Mar, R. A., Oatley, K., & Peterson, J. B. (2009). Exploring the link between reading fiction and empathy: Ruling out individual differences and examining outcomes. Communications, 34(4), 407-428.
- Martin, G. N. (2019). (Why) do you like scary movies? A review of the empirical research on psychological responses to horror films. Frontiers in Psychology, 10, 2298.
- Zillmann D., Hay T. A., Bryant J. (1975). The effect of suspense and its resolution on the appreciation of dramatic presentations. J. Res. Pers. 9, 307–323.